NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
81 - (1861) وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا
المخزومي. حدثنا
وهيب. حدثنا
عمرو ابن يحيى
عن عباد بن تميم،
عن عبدالله بن
زيد. قال:
أتاه
آت فقال: هذاك
ابن حنظلة
يبايع الناس.
فقال: على
ماذا! على
الموت. قال: لا
أبايع على هذا
أحدا بعد رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
{81}
Bize yine İshâk b.
İbrahim rivayet etti. (Dediki): Bize Mahzumi haber verdi. (Dediki): Bize Vüheyb
rivayet etti. (Dediki): Bize Amr b. Yahya, Abbâd b. Temîm'den, o da Abdullah b.
Zeyd'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
Ona biri gelerek: İşte
bu İbni Hanzale'dir; insanlardan bey'at alıyor! Demiş. O da: Ne üzerine? Diye
sormuş.
— Ölüm üzerine! cevâbını vermiş.
— Hayır! Ben bunun üzerine Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den sonra hiçbir kimseye bey'at etmem! Demiş.
İzah:
Bu hadîsin Hz. Câbir,
Müseyyeb ve Seleme rivayetlerini Buhari «Kitâbü'I-Megâzb de; Abdullah b. Zeyd
rivayetini «Kitâbül-Cihâd» da; Câbir rivayetini Nesâî ile Buharî
«Kitâbü'I-Tefsîr» de muhtelif râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
Bey'ati'r-Ridvân demlen
Hudeybiye bey'atında Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanındaki sahabenin
sayısını bildiren rivayetler muhteliftir. Bunların bazısında 1400, bâzısında
1500, bir rivayette 1300 kişi olduğu bildirilmektedir. Beyhakî ekseri
rivayetlerin 1400 olduğunu söylemiştir. Rivayetlerin arası şöyle bulunur: Bu
bey'atta bulunan ashâb bin dört yüz küsurdur. Ancak hadisi 1400 kişi idiler,
diye rivayet edenler, küsuru dikkate almamış; 1500 olduğunu söyleyenler onu da
hesaba katmışlardır. 1300 kişi olduğunu söyleyenler ise kaç olduklarını iyi
bilmedikleri için bir kısmını söylememişlerdir.
O gün ashabın Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimize ne üzerine söz verip bey'at ettikleri
de muhtelif şekillerde rivayet olunmuştur.
Hz. Câbir rivayetinde
ölüm için değil harbten kaçmayacaklarına, Seleme rivayetinde ölüm üzerine
bey'at ettikleri bildiriliyor. Mamafih bu iki rivayet arasında zıddiyet yoktur.
Çünkü ölüm üzerine yapılan bey'attan murâd: ölseler bile harbten
kaçmayacaklarına söz vermektir. Bir rivayette ashab burada hicret ve cihâd
için; başka bir rivayete göre dinleyip itaat için; Hz. Abdullah b. Ömer'in bir
rivâyetinde ise sabır için bey'at etmişlerdir.
Ulema sabır rivayetinin
bütün mânâları bir araya toplayıp maksadı tam olarak ifade ettiğini söylemişlerdir.
Şöyle ki : Kaçmayacaklarına dair yaptıkları bey'at'ın mânâsı ya zafer
kazanmcaya yahut ölünceye kadar sabretmektir, ölüm ve cihâd üzerine yapılan
bey'atın mânâları da sabırdır.
İslâmiyetin ilk
devirlerinde on müslümanın yüz kâfir karşısında sabredip kaçmamaları vâcib idi.
Yüz müslüman bin kâfire karşı durmakla mükellef idiler. Sonraları bu hüküm
lafteshedilerek iki misli düşmana karşı sabıretmek vâclb olmuştur. Malikîlerle
Şâfiîlerin ve cumhurun mezhebi budur. Bu kavil Ibni Abbâs (Radiyallahu anh)'ın
da mezhebidir.
İmâm A'zam'la diğer bir
kısım ulemaya göre âyet neshedilmemiştir.
Hz. Câbir'in: «Yüz bin
kişi olsak yine bize yeterdi.,.» sözü, Hudeybiye kuyusu hakkındaki sahih
hadîsin kısaltılmış şeklidir. O şunu demek İstemiştir: Ashâb Hudeybiye denilen
yere varınca orada bir kuyu buldular. Suyu çok azdı. Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) o kuyuya tükürerek bereketlenmesi için duâ etti. Arkacığından
kuyu coştu. Bütün ashab abdest aldılar; hayvanlarını suladılar. Gerçi ashab
1500 kişi idiler; fakat 100.000 kişi olsalar kuyunun suyu yine hepsine yeterdi.
Bu hâdise Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in mu'cizelerinden biridir. Öyle
anlaşılıyor ki Hz. Câbir'e suâl soran zât, hadîsin aslını ve mu'cize olduğunu
biliyor; sadece ashabın sayısını bilmiyormuş.
Ulemânın beyanına göre
altında Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e bey'at yapılan ağacın yeri
bulunmaması Allah'ın bir rahmetidir. Çünkü ağaç olduğu gibi kalsa câhil halkın
ona tapmalarından korkulurdu. Bu ağacın altında bey'at gibi büyük bir hayır
vaki' oldu; oraya ridvân ve sekînet inmiştir.,
diyerek nice kimseler fitneye düşebilirlerdi.
Câbir (Radiyallahu anh)
hadîsinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in: «Bu gün siz yer yüzü halkının
en hayırlısısınız!» buyurması ile istidlal eden bâzı şiiler Hz, Alî'yi Osman
(Radiyallahu anh) üzerine tercih ve tafdil ederler. Çünkü o gün Ali
(Radiyallahu anh) mevcud fakat Hz. Osman orada yoktu. Şîa'nın iddiası doğru
değildir. Zîra Osman (Radiyallahu anh) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
efendimizin emri ile Mekke'de kalmış; onun namına bey'atını bizzat Resulü Ekrem
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yapmıştır. Binaenaleyh hükümde Hz. Osman da
dâhildir. Zâten hadîsde sahabenin bir birlerine üstünlükleri kasdedllmemiştir.
Yine bu hadîsle
bâzıları Hızır (Hadır) (Aleyhisselâm)'ın Peygamber olmadığına istidlal etmiş
ve: «Nebi olarak sağ bulunsa idi, ashabın bir Nebiden üstün olmaları lâzım
gelirdi; bu gösterir ki o zaman Hızır (Aleyhisselâm) sağ değildi.» demişlerse
de sağ ve peygamber olduğunu söyleyenler buna cevap vermiş; onun Nebiliğine
delâlet eden âyetleri hatırlattıktan sonra o gün ashabla birlikte Hızır
(Aleyhisselâm) ında orada bulunduğunu söylemişlerdir :